O gün bu gündür çoğu zaman beraberlermiş. Fakat, kolektif
hareket etme bilinci yeni oluşmuş.
Saatlerce gözlerini gökyüzüne dikmelerine rağmen el sallayarak
peşine düşecekleri bir tane bile uçak geçmedi. Ertesi gün de parktaydılar.
Farkında olmadan oraya yerleşmişlerdi. Güneş batana kadar çocukluk anılarının
analizleri yapılıyor, güneş battıktan sonra ise arkadaşların hayallerine destek
veriliyordu. Herşey istedikleri ve planladıkları gibi gidiyordu. Çevrelerinde
anıların haricinde bir konudan bahseden kimse yoktu, park da olsa onlara ait
bir yer vardı. “Uçaklara” sözcüğünü ekleyen, ilkokula giderken pazar sabahları
televizyonda çıkan filmlerden bahsediyordu. O zamanlar hayatın, okul ve okulun
artığı olan cumartesi-pazarları film izlemekten ibaret zannedişini anlatıyordu.
Parkın güvenlik görevlisi geldi. Gündüz olduğu için kendilerini kimin kovduğunu
görebiliyorlardı. Parkı terk ettiler. Acaba güvenlik görevlisi başka bir
örgütten mi diye konuştular. Görevli kesin “çocukluğundan bahsetmeyenler” örgütünün
üyesiydi, yoksa kendilerini niye kovsundu. Sanki kimse çocukluk anılarının
konuşulmasını istemiyordu. Kendileri dışında herkesi aynı örgütten gibi
görüyorlardı. Herkes çocukluğundan kaçarcasına oturduğu mahalleyi, arkadaşlarını
değiştiriyordu. Şirketler, taşeron firmalar çocukken oyun oynadıkları
alanlarını yıkıp yerine plazalar dikerken herkes mutlu oluyordu. Sanki şimdiki
çocuklar da çocuk gibi değildi. Sokaklarda ne maçın ardından kalan taştan
kaleler vardı, ne kızların çizgi oyunundan arda kalan sayılar. Tekrar üye
sayısının çok az olduğu gündeme geldi. Anılardan kaçanlar çok kalabalıktı ve kendileri sadece sekiz
kişiydi. Elleri fenerliler, telsizliler, arabalılar, park güvenlikleri, hiç
münasebetleri olmamıştı ama herhalde dönerciler de onlardandı. Ertesi gün, ilk
uyanan diğerlerini uyandıracaktı ve hep beraber bir uçağın peşine düşeceklerdi.
Uçaklara el sallayanları tespit edip örgütlerine dahil edeceklerdi. Tren istasyonunda uyudular. İstasyonun konforu çok etkileyiciydi.
Geceleri burada yatmayı konuştular fakat, üye sayısı çoğalacağı için burada
dikkat çekebileceklerini gözönünde bulundurdular. Sabah istasyondan çıkmak
üzereyken “adam” sözcüğünü ekleyen, onlarla gitmeyeceğini, onları istasyonda
bekleyeceğini söyledi. Yanlış anlaşılmamak için gerekçesini hemen ekledi, onca
yıl uçaklara el sallamasına rağmen bir tanesinin bile tenezzül edip el
sallamadığını o yüzden artık el sallamayacağını belirtti. Örgütleri için
prensiplerin çiğnenmesi gerektiğini söyleyen arkadaşları, onun kararlı olduğunu
görünce yola koyuldular.
Sesleri gelmesine rağmen uçakları bir türlü göremiyorlardı.
Binalar uzundu. Muhtemelen uçaklar binanın diğer tarafından geçiyordu. Bir ara,
iki bina arasındaki incecik gökyüzü manzarasından uçağın geçtiği görüldü fakat peşinden
koşamadan gözden kayboldu. İstasyona geri dönmeyi önerenler oldu. Biri de, onlarca insanın şu anda uçaklara el sallayarak koştuğunu, onlarla buluşmaları gerektiğini söyledi.
Çok etkilendim öncelikle onu söyleyeyim
YanıtlaSilBüyüdükçe insanlar çocukluğunu unutuyor,kimliğini değiştirme yollarına girişiyor,düşlerden sıyrılıyor otomotikleşen hayatlar yaşıyor ve de mutsuz bir nesil ürüyor.
Çocukluk ne kadar naif,ne kadar temizdir ve düşlerde yolculuklara çıkmak insanı ne kadar çok hayatın gizemli yönlerini keşfetmeye iter.
Farkındalık hayatın güzel taraflarını duyumsamak ve uçaklara el sallayanların düşlerinde çoğalmak ne güzeldi.......
Bahar her şeyi söylemiş zaten.
YanıtlaSilFakat bitmedi di mi? sözcükleri kararlaştırdıkları zamanki gibi olacaklar daha. çocukluk anılarını anlatacaklar. hoş yıkılan ve değişen bunca yapıt ve inançtan sonra "eskisi gibi olmak" ne kadar olabilir ki.
kaba bir tabirle şöyle diyeceğim ki, postmodernizmin ağzına yüzüne vurmuşsun. kalemine sağlık.
teşekkürler. devamı gelecek emilia.
YanıtlaSil