18 Temmuz 2015 Cumartesi


33 yaşındaydı ve emzikle dolaşıyordu. Annesi için hala küçük bir çocuk olduğu için annesi emziği görmezlikten geliyordu. Annesi “alkolü yok, sigarası yok” diyerek çocuğunun emziğiyle gurur duyuyordu. Bir de oğlunun mürüvvetini görebilseydi , başka ne isterdi ki Allah’tan…
Kahvede çalışan çocuk, ona tezgahın arkasından gizli gizli bakıp gülüyordu. Sigara yasağından dolayı okeyi dışarıda oynamak zorunda kalan arkadaşlarının dalga geçmek için yaptığı el kol hareketleri ise ona. Emmek o kadar tatlı geliyordu ki elektrik faturası kuyruğunda araya kaynayanlara da artık bir şey diyemiyordu. Kimseye hesap soramıyor, kimseye de hesap veremiyordu. İyi ki o gün yeğeninin emziğini temizlemek için ağzına almıştı. O gün bu gündür emziği ağzından bırakamıyordu. Önceden yaptığı esprilere gülmeyenler artık onu görür görmez kahkahayı basıyorlardı. İnsanlar ona güldükçe öz güveni kabarıyor, öz güveni kabardıkça emzikle olan bağı güçleniyordu. İnsanlar artık söyledikleriyle değil ağzındakiyle dalga geçiyordu. Yıllarca, yanlış söylediği kelimelerle, saçma sapan gözlemleriyle, eksik tarih bilgisiyle dalga geçilmişti. Artık emziğinden başka hiçbir şeyi aşağılanmıyordu. Herkes gibi patronu da olabildiğince kullanıyordu bu durumu. İş yerindeki aksayan bütün işleri onun üstüne atıyor, salyalarını saça saça yüzüne bağırıyordu.O artık, onun olduğu yerde yolunda gitmeyen işlerin sorumlusuydu. Otobüste arkaya doğru ilerlemeyen, cumada safları sıklaştırmayan, sinemada telefonu sessizde olmayan, kaldırıma tezgah açan, parfüm gibi biber gazı sıkan mütemadiyen oydu. Kendisi de bu halinden iğrenir olmuştu.  Bu kadar anlayışsız, pislik olacağı hiç aklına gelmezdi. İnsanlara niçin bu kadar haksız davrandığının cevabını bulamıyordu. Onunla hem dalga geçiyorlar hem de suçlu gerektiği zaman işaret parmaklarıyla onu gösteriyorlardı…