Yabancı adam bakkala girdiğinde biraz sonra kurumuş ağzını ıslatacak suyun parası
elindeydi. Sakızların ve tamamı kırmızı ambalajlı olan çikolataların arkasında
oturan, yabancı görmeye pek alışık olmayan meymenetsiz adam ayağa kalktı. Yabancı
adam sanki bakkalın ne kadar küçük olduğunu gözler önüne sermek istercesine birkaç adımda
bakkalın diğer köşesine gitti. Daha sonra bakkalın ortasında abajurun içinde
kısılan sinek gibi dolanmaya başladı. Yabancı görmeye pek alışık olmayan
meymenetsiz adam ise yabancıyı takip ederkenki göz hareketleriyle adeta görsel
şölen sunuyordu. Yabancı adam öfke, haksızlığa uğramışlık, hüsran gibi
duygularla sakızların ve kırmızı ambalajlı çikolataların önüne geçti. Meymenetsiz
adam, yabancının ne bulamadığını merak ediyordu. Bakkalı birkaç adımda turlayan bir yabancının, yeni çıkan bir ürünün
pazarlamacısı olma ihtimali de vardı. Yabancı, deterjanla karışmış somun ekmek
kokusunu ciğerlerine doldururken bir yandan da buzdolabının sesini bastırmaya
çalışırcasına elindeki bozukluklarla ses çıkarıyordu. İkisi de önce kimin
konuşacağını merak ediyordu. Buzdolabının ve bozuklukların sesi olmasaydı, ucuza getirilmiş bir Western filminin kanlı çatışmalarından bir önceki sahnesine benzerdi. Yabancının konuşmak için hazırlanırken kurumuş
ağzıyla çıkardığı sesler meymenetsiz adamı iğrendirdi. Yabancının ağzından çıkan sesler meymenetsiz adama, çocukken çubuklarla köpeklerin bokunun içindeki kurtlarla oynayışını hatırlatıyordu. Tam böyle olmasa da çubukla köpek bokunu karıştırdığınızda da bu sesi alabilirdiniz. Anlaşılan oyduki, yabancının ağzı, harflerden önce, insana çocukluğundaki iğrenç anıları anımsatan sesler çıkarıyordu. Yabancının, kokusuna da muhtemelen dayanılmaz olan
ağzından çıkan ilk sözler; “tanrı, gözden çıkardığı bu lanet yere su da lütfetmez
oldu herhalde” oldu. Meymenetsiz adam, hakkında iyi şeyler düşünmediği bir yabancının tanrıyı böyle günlük işlere
karıştırmasından hiç hoşlanmadı, bunu da kaş hareketleriyle belli edecekti ki kaş
dalaşına girmemek için vazgeçti. Kelimelerinde cimri davranarak, bu köyde suyun
satılmadığını, çeşmeden içtiklerini belirtti. Bu sözleri duyan yabancı, hemen yola
koyulacakmış gibi koltuğunun altındaki kovboy şapkasını takarak Desperado edasıyla kapıya ilerlerken “o zaman siz de
bana bir çeşme gösterirsiniz, bay çeşmeden su içen” dedi. Meymenetsiz adam, kendisinin gidemeyeceğini çünkü bakkala bakacak kimsenin olmadığını söyledi. Çeşmeyi
sözden daha çok el kol hareketiyle tarif etti. Meymenetsiz adam, bu Amerikan yapımı zibidiyi, borcunu daha ödemediği ürünlerle dolu bakkalından bir an önce uzaklaştırmak istiyordu. İzlediği filmler meymenetsiz adamı yanıltmıyorsa, burayı biraz sonra, birkaç altı patlar mermisiyle raflarına kan sıçramış hale getirebilirdi. Ve meymenetsiz adam, eşcinsel kovboy görünümlü bir gavurun, bakkalını kan gölüne çevirdikten sonra giderken cesedine tükürmesini istemiyordu. Yabancı adam, gölgesinin
tamamının ayağının altında olduğu bir saatte tarifini tam anlayamadığı çeşmeye doğru yol almaya başladı.
Meymenetsiz adam bu anda, bakkalın penceresinden sarkan cipslerin arasından,
köyün çeşmesine doğru giden yabancıyı izliyordu.
Değişik ve tasvirler çok iyi..
YanıtlaSil